Vektörlerle Mücadele Hizmetlerinde Kimyasal Ve Biyolojik Etkenlere Bağlı Meslek Hastalıkları
Gülişah MOLLA, Nurullah YÜCEL, Emine Nurhan AKIN
Vektörlerle mücadele hizmetlerinde uygulama esnasında kimyasal maruziyetten veya vektör canlıların taşıdığı mikroorganizmalardan ve ortama bıraktıkları salgı, idrar gibi kalıntılarından kaynaklanan mesleki hastalıklar meydana gelebilir.
Vektör kontrol çalışanlarının görevleri, vektör canlıları ve dolayısıyla onların zararlı etkilerini ortadan kaldırmak ve kontrol altına almaktır.
Dünya Sağlık Örgütü, Her yıl vektör kaynaklı hastalıkların 700.000'den fazla kişinin ölümüne sebep olduğunu bildirmiştir. Vektör kaynaklı hastalıklar tüm bulaşıcı hastalıkların % 17'sini oluşturur, 2014'ten bu yana; sıtma, dang humması, chikungunya, sarı humma ve Zika hastalığı’nın büyük salgınları birçok ülkede salgınlara ve ölümlere yol açmıştır, Bu hastalıkların oranı tropik ve subtropikal bölgelerde ve özellikle yoksul bölgelerde daha yüksektir (WHO,2017).
Kimyasal Etkenli Meslek Hastalıkları
En yüksek pay % 47.5'i herbisitlerdir, bunu % 29.5'i insektisitler, % 17.5'i mantar öldürücüler ve % 5.5 diğerleri takip ederler. Küresel olarak, tarım ilaçları ekili alanın sadece % 25'ini kapsamaktadır. Daha zararsız ve güvenli pestisitler gelişmesine rağmen, hala küçük çiftçiler hekzaklorosiklohekzan (HCH), DDT ve malathion gibi zaralı etkileri kanıtlanmış ve yasaklanmış olmasına rağmen uygun maliyetli, geniş bir biyoaktivite spektrumu oldukları ve kolayca bulabildikleri için bu ürünleri tercih etmektedirler ve Bu ürünler toplam pestisit tüketiminin yaklaşık % 70'ini oluşturmaktadır (Kaymak S. ve Serim A.T. 2015; De A., 2014).
Türkiye’de birim alana kullanılan pestisit miktarı; Diğer gelişmiş ülkelere nazaran daha düşüktür ve kullanılan miktar Akdeniz (%30), Ege, (%26), İç Anadolu (%15) ve Marmara (%14) olmak üzere bölgelere göre değişim göstermektedir. Özellikle tarımın yoğun yapıldığı, meyve, sebze ve ihracata yönelik ürünlerin üretildiği bölgelerde fazla kullanılmaktadır. Bu miktarın %42’sini fungisitler, %20’sini herbisitler ve %19’unu insektisitler oluşturmaktadır (Arslan S., 2016).
Kimyasal Etkenli Meslek Hastalıklarında Pestisitlerin Direkt ve Dolaylı Etkisi; Pestisitlerin bilinçsiz ve yoğun kullanımları sonucunda toprak, hava ve suya karışması ile birlikte, kimyasalların biyoakümülasyon, kimyasal stabilite, düşük uçuculuk, yağda çözünme, gibi özelliklerinden dolayı su, toprakta ve dokularda birikir ve besin zincirine katılma oranları yüksektir (Özay Ö, ve Arslantaş D., 2016; Das Y.K, Aksoy A.,2016). Hayvanların direkt soluması, içmesi ve yemesi ile hayvansal gıdalar kontamine olabilir ve bitkilerin kökleri ile topraktaki pestisiti alması ile direkt etki meydana gelebilir. Dolaylı etki ise hayvanın pestisite maruz kalması veya kontamine olmuş bitkinin yenmesi ile olur (NPIC, 2011).
Kimyasal Etkenli Meslek Hastalıklarında Pestisitlerin zehirli etkileri; Akut (kısa süreli) veya Kronik (uzun süreli) olabilir. Tüm pestisitler akut belirtiler ortaya çıkarabilir, bazıları da kronik sorunlara neden olabilir. Astımı veya şiddetli alerjisi olanlar da daha yüksek tepki düzeyine sahiptir (Güler Ç. ve Çobanoğlu Z. 2001).
Pestisitlerin Akut Etkileri
Akut etkiler genellikle, önemli miktarda pestisitin vücutta emilmesiyle ortaya çıkar. Pestisit formülasyonlarını karıştırırken, sıçraması durumunda veya kişisel koruyucuları kullanmadıklarında, püskürtme sırasında maruz kalındığında gerçekleşebilir. Akut zehirlenmenin tahmin edilen yıllık insidansı yaklaşık 2 milyon kişidir ve ölüm oranı % 5,7’dir, Gelir düzeyi daha düşük ülkelerde bu oran daha yüksek oranda (% 23) gözükmektedir (Bonnefoy vd. 2008).
Hafif zehirlenme belirtileri olduğunda grip gibi yaygın enfektif durumlarla karıştırılabilir ve belirsiz olabilir. Mide bulantısı, baş ağrısı, göğüste sıkılık, iştah kaybı, karın krampları görülebilir.
Orta şiddette zehirlenmelerin etkileri hemen gerçekleşmeyebilir, etkisi 12-24 saat kadar sürebilir, kusma, öksürük, boğaz ve göğüste daralma, bulanık görme, çarpıntı, aşırı halsizlik, abdominal kramp olabilir.
Şiddetli zehirlenme belirtilerinde, kusma ve ishal, aşırı terleme, nefes almakta zorlanma, daralma, kasılmalar ve koma durumu olup, acil hastane tedavisi gerektirir (SP.,2009).
Kimyasal Etkenli Meslek Hastalıklarında Pestisit Maruziyeti; Zehirsiz olarak bilinen herhangi bir madde yüksek dozda alındığında toksik etkili olabilmektedir. Toksisitesi düşük ve hedefe spesifik olarak toksik olmalıdır, (Babayiğit M.A. vd., 2014). Tehlike = Toksisite x Maruziyet’ dir yani; Düşük toksisiteli bir ürün kullanılsa bile eğer maruz kalma seviye yüksekse bu durumda bile zararlı olabilir (Lorenz E.S. , 2017).
Pestisitlerin Kronik Etkileri
Aktif maddeye veya toksik özelliklere sahip olan bir formülasyona uzun süreli maruz kalmayla olabilir (S.P.,2009) ve oldukça tehlikeli pestisitlere uzun süre kronik maruz kalındığında, Cilde, gözlere, akciğerler, sinir sistemi, kardiyovasküler sistem, gastrointestinal sistem, endokrin sistemi ve kan, karaciğer, böbrekler ve üreme sisteminde çeşitli hasarlara yol açabilir. Bir çok pestisit işçisi hayat boyu aktif maddelerin yanında inert bileşenler dahil sürekli düşük doz etkilenim altında kronik etkilenim altında olabilir. Solunum ve kardiyovasküler sistem hastalığı olanlar pestisit etkilenimine daha duyarlıdırlar (Bonnefoy ve ark., 2008; Güler Ç. ve Çobanoğlu Z. 2001).
Nörolojik Sisteme Etkileri
Pestisitlere uzun süreli maruziyetin; Depresyon, Demans, Alzheimer, Parkinson, Amyotrofik lateral skleroz (ALS) gibi birçok psikiyatrik ve nörolojik hastalığın ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır. Özellikle paration, fenitrotion ve karbamat içeren organofosfatlı pestisitler asetilkolinesteraz enzimini inhibe etmektedir, asetil kolinin inhibe olduğu dozlarda; Psikolojik bozukluklar, Nöromotor bozukluklar, Bilişsel bozukluklar ve Kolinerjik bozukluklar gözlenmiştir (İstanbulluoğlu H., vd. 2009). Hayvan deneylerinde pestisit maruziyeti ile ALS (amyotrofik lateral skleroz) gelişimi arasında ilişki bulunduğu belirtilmiştir. Yapılan çalışmalarda Körfez Savaşı’nda organofosfat maruziyeti ile ALS sıklığında artış saptandığı rapor edilmiştir (Özay Ö., Arslantaş D.,2016).
Kanser
Mesleki ve çevresel olarak pestisit etkileniminde, epidemiyolojik olarak yapılan son çalışmalarda; Prostat, akciğer, karaciğer, beyin kolon, pankreas, mesane, lösemi ve multipl miyelom kanserlerinin insidansının, Bazı pestisitlere maruz kalma süresinin uzamasıyla ilgili çeşitli kanıtlar üretilmiştir. Pestisitlere mesleki maruziyeti ile tiroid kanseri riski arasındaki ilişkileri.
2010-2011 yılları arasında yapılan çalışmada; 462 tiroid kanseri vakası ve 498 kontrolün yer aldığı toplum temelli bir vaka kontrol çalışmasından elde edilen verilerde, İş maruziyet matrisi yoluyla pestisitlere mesleki maruziyet ile ilişkiyi incelenmiş, mesleki olarak biyositlere maruz kalan bireylerde tiroid kanseri riski arttığı gösterilmiştir (Zeng vd., 2017).
Pretroidler, tarım ürünlerinde, ormanlık alanlarda, bahçecilikte kullanıldığı gibi halılardaki, battaniyelerdeki zararlıların öldürülmesinde, pet şampuanı olarak ve medikal tedavide bit ve uyuz etkeninin tedavisinde kullanılmaktadır. Pretroid metabolitlerinin direkt olarak kanser riskinin arttırdığı ispatlanmasa da, idrar pretroit metabolit düzeylerinin çocukluk çağında akut lenfositik lösemi riskinin arttırmış olabileceğini düşündürmektedir (Saillenfait vd., 2015).
Yapılan bir çalışmada piretroidlerin, kapalı alan veya tarımsal uygulamalara sahip olduğu bölgelerde ve dang veya sıtma kontrolü için kullanıldığında, insan anne sütü örneklerinde olduğu gösterilmiştir.
Yeni doğan bebekleri için tahmini günlük alımlar genellikle günlük kabul edilebilir doz (ADI) değerlerinin altında olduğu ancak birkaç süt örneğinde ADI değeri daha yüksek seviyeler bulunmuştur. (Saillenfait vd., 2015).
Üreme ve Fertilite Üzerine Etkileri
Yapılan araştırmalarda, sperm kalitesinin özellikle kalıcı organik kirletici olarak sınıflandırılan pestisitlere maruz kalma seviyesine bağlı olduğunu göstermişlerdir. PCBs (Poliklorlu Bifeniller), DDT ve dioxin yoluyla kontominasyon olan çeşitli ülkelerde sperm kalitesindeki azalması ve maruziyet arasındaki ilişki gözlenmiştir (Vogel L. vd.,2016). Pretroid metabolitlerine başlıca sıklıkla idrar örneklerinde rastlanmıştır. Birkaç epidemiyolojik çalışmada sperm yoğunluğunu azalttığı ve sperm DNA’sına zarar verdikleri tespit edilmiştir (Saillenfait vd., 2015).
Gelişmekte olan ülkelerde yaygın olarak kullanılan methamidophos (MET), oldukça nörotoksik bir organofosfat pestisittir ve erkek üreme değişiklikleri ile ilişkilendirilmiştir. Ticari formülasyonları, aktif saf maddelerle aynı etkiye sahip olamayacağından, erkek farelere aktif madde olan (METt) ve ticari (METc) enjekte edilerek, epididimis vas deferens'ten toplanan sperm hücreleri için, sperm kalitesi ve DNA bütünlüğü üzerindeki etkilerini araştırmışlardır. Her iki MET bileşiğiyle de etkilenmeden sonra sperm kalitesi azaldığı, ancak ticari formülasyon daha güçlü etki gösterdiği görülmüştür. DNA hasarı da yine daha fazla genotoksik olan ticari formu olan METc ile gözlenmiştir. Aynı zamanda ticari formülasyonların aktif saf bileşenlerden daha fazla reprotoksik ve genotoksik olduğunu göstermişlerdir. (Uriostegui-Acosta M., vd. 2014).
Endokrin Sistemi Etkileri
Dioksin, PCB ve DDT metabolitleri de dahil olmak üzere çok sayıda kimyasal madde tiroidin işleyişini engeller, üretilen hormonların miktarını veya bunların çeşitli organlara ve dokulara dağılımını değiştirir (Vogel L., vd.,2016).
Ji ve arkadaşlarının yaptıkları, piretroid maruziyeti ve tiroid hormon düzeyleri üzerine yapılan epidemiyolojik bir çalışmada piretroid insektisitlerinin verilmesinin sıçanlardaki tiroid serum seviyelerini etkilediğini ortaya koymuşlardır (Zhang Ji, vd. 2013).
Pretroid’lerin endokrin bozucu özelliğe sahip olduğu, düşük dozlarının dahi plazmadaki anlamlı lipoperoksidasyonla ile birlikte, testosteron konsantrasyonunda fark edilir bir uyumsuzluğa yol açtığı gösterilmiştir (Wang X. vd., 2016).
Solunum Sistemi Etkileri
Solunum riskleri genellikle yüksek düzeyde uçucu pestisit ürünleri uygulandığında, özellikle de solunum koruyucu ekipmanı olmadığında (örn., filtreli maske) ortaya çıkar. Pestisit uygulayıcılarının solunum yolu ile maruziyeti, uygulamadan sonra havada asılı kalma eğilimi gösteren pestisitler ile daha yüksektir. Depolar, bodrum katları gibi hava sirkülasyonunun olmadığı, kapalı yerler kötü havalandırmadan kaynaklanabilecek havadaki yüksek orandaki pestisitler nedeniyle özellikle tehlikeli olabilir (SP.,2009). Katılar, uygulama ekipmanına yüklenirken toz oluşturabilir, solunum tehlikelerine yol açtığı gibi yüze ve gözde maruz kalmaya neden olurlar (Damalas C.A.,2011). Yapılan bir çalışmada tarımda ve haşere mücadelesinde önceleri yaygın olarak kullanılan pendi-methalin, dieldrin, klorimuron eti ve parathion kullanımı ve akciğer kanseri riski arasındaki bağlantıyı göstermişlerdir (Matthew R. Vd. 2017). Avustralya'da dış mekan pestisit uygulayıcıları için yapılan bir çalışmada, genel popülasyona kıyasla, organochlorin, DDT ve asetilkolin esteraz inhibitörü olanlar, karbaril ve klorpirifos insektisitlerine, mesleki olarak maruz kalan işçilerde, astımdan ölüm oranının daha yüksek olduğunu bildirmişlerdir (Ye M., vd. 2013).
Tarımda çalışanlarla ilgili 36 ve pestisit endüstrinde çalışanlarla ilgili olmak üzere 41 adet derlenmiş makalede, Pestisitlere ve solunumsal semptomlara veya hastalıklara mesleki maruziyet arasındaki bağlantıya ilişkili literatürler gözden geçirilmiştir. Sonuç olarak, pestisitlere mesleki maruziyetin, solunum semptomları, astım ve kronik bronşit riskinin artmasıyla ilişkili olduğunu, ancak nedensel ilişkinin hala tartışma altında olduğunu belirtmişlerdir (Mamane A., vd. 2015).
Mesleki infeksiyonlar;
La Dou ve arkadaşlarının Haz-Map isimli mesleki infeksiyonları sınıflandırma çalışmasında, pestisit uygulayacılarının karşılaşabileceği mesleki infeksiyonları,
Kene, pire veya mite’lardan kaynaklanan hastalıkları;
Riketsiya çiçeği, veba, murine typhus olarak,
Ortamdaki tozlardan, özellikle farelerin sebep olduğu döküntülerden kaynaklanan hastalıkları ;
Arenaviral infeksiyonu, hantavirus infeksiyonu, lassa ateşi (hemorajik ateş), leptospirosis, lenfositik koriomeninjit, fare ısırık ateşi (Rat Bite Fever = RBF) olarak sınıflandırmışlardır (Rim K.T ve C.H.,2014).
Ülkemizde ise vektör kaynaklı hastalıklar, Hanta virüs ateşi, Riketsiyoz, Leptospiroz, Babesiosis, Dirofilariasis, Şark Çıbanı, Sıtma, Veba, Lyme, Lenfatik Filariasis, Onchocerciasis, Şarbon, Bartonellosis, Siper Ateşi, Tularemia, Epidemik Tifüs, Tick-Borne Tifüs, Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi, Phlebovirus Enfeksiyonu, Tick-Borne Encephalitis, Bitle Bulaşan Dönemli Ateş (Louse-Borne Relapsing Fever) ve Batı Nil Virüsü gibi pek çok infeksiyonla vektörlerle mücadele edenler karşılaşma riski altındalardır. (İnci A., v.d. 2013; Atalay Y.O 2011)
Sonuç olarak;
Pestisit maruziyeti ve mesleki hastalıklardan korunmak için,
Sağlık Bakanlığından onaylı, kayıt ve ruhsat numarası belli olan ürünler kullanılmalıdır.
Pestisit uygulayıcılarına belirli aralıklarla eğitim ve seminerler ve pratik uygulama örnekleri verilerek hem uygulamanın iyi yapılması hem koruyucuların iyi kullanılması sağlanmalıdır.
Kimyasal, fiziksel ve biyolojik hastalıklar açısından yüksek risk grubunda bulunan uygulama personeline iş sağlığı ve güvenliği eğitimleri düzenli ve sık aralıklarla verilmelidir.
Sağlık taramaları düzenli yapılarak, akut ve kronik hastalıklara karşı erken tanı ve tedavi yapılarak takip edilmelidir.